Hadiseleri olduğundan çok daha farklı bir mahiyette aksettirmek, kendilerine sevgi ve sempati beslenen şahısları aşırı ifadelerle medhetmek insan tabiatının çeşitli zaaflarından biridir. Bu nevi hareketlerin, çoğu zaman maddi veya manevi birtakım hesaplar uğruna yapılmış olması da bu zaafın bir başka tezahürüdür. însanları mübalağacılıktan da öte yalancı durumuna düşüren bu sıfatın, mevzu hadislerin doğup gelişmesinde büyük tesiri olduğu muhakkaktır. Çünkü Hz. Peygamber'in kudretli şahsiyeti ve ayrıca ilahi yardımlarla desteklenmiş olması, onun, hem ashabı hem muasırları ve hem de daha sonraki nesiller tarafından üstün bir varlık olarak kabul edilmesini temin etti. Resul-i Ekrem'in müslümanlar arasındaki bu farklı kabulünü ve müessir şahsiyetini, davaları adına istismar etmek hevesiyle harekete geçen samimiyetsiz nice şahıslardan başka, İslam'a hizmet etmek düşüncesiyle cahil birçok müslümanlar da, icad ettikleri yığın-yığın söz ve davranışları ona isnad etmeye yeltendiler.
Şurası muhakkak ki, Hz. Peygamber, insanların bu nevi zaaflarını çok iyi biliyordu; bu sebeple, Kur'an-ı Kerîm'in haberleri tahkîk etmeyi emreden ayetinin de ifade ettiği gibi, müslümanların daha dikkatli ve uyanık bulunmalarını temin maksadıyla şöyle diyordu: "Bir insanın duyduğu herşeyi başkasına nakletmesi onun yalan söylediğini isbata kafidir. İleride -hangi sebeblerle olursa olsun- kendine ait olmayan sözlerin hadis adıyla rivayet edileceğini bilmesi ve belki de daha hayatta iken bir şahsın kendi aleyhinde yalan söylemesi sebebiyle o, bundan şiddetle sakındırmaya çalışıyordu.
Hz.Peygamber'in (sav) bu düşünceyle söylediği hadislerden "Kim benim ağzımdan bilerek hadis uydurursa, cehennemdeki yerine hazırlansın" mealinde olan "men kezebe aleyye muteammiden felyetebevve' mak'adehu mine'n-nar" hadisi, bu mevzudaki hadisler arasında en çok bilinip mütevatir olarak rivayet edilenidir. Aşere-i mübeşşerenin naklinde ittifak ettiği bu mütevatir hadis altmıştan fazla sahabe tarafından rivayet edilmektedir.
Hz.Peygamber'in (sav) kendi ağzından hadis uyduranları şiddetli ifadelerle tehdit ettiği hadislerden Buhari (v.256/870) ve Müslim'in (v.261/875) Sahih'lerinde nakledilen birkaç tanesi şöyledir:
"Her kim yalan olduğunu bildiği bir sözü, benim hadisim olmak üzere rivayet ederse, yalancılardan biri de kendisidir".
"Benim ağzımdan yalan uydurmak, başka bir kimsenin ağzından yalan uydurmaya hiç benzemez...".
"Benim adıma yalan uydurmayınız. Her kim benim adıma yalan uydurursa, derhal cehenneme girsin".
Hz.Peygamber'in (sav) bu kesin ihtarlarına rağmen, düşünce ve hedefi normal bir müslümanınkinden pek farklı olan birtakım gayretkeşler, Peygamber adına hadis uydurmaktan geri durmamışlardır. Mevzuat kitaplarını dolduran yalan ve iftira mahsulü binlerce uydurma söz de bunun açık bir delilidir. Böyle olduğu halde mevzu hadislerin mevcudiyetini inkar etmeye kalkan bazılarına da tesadüf edilmiştir. Göz önünde bulunan hesapsız uydurmalara bakmak suretiyle dahi nice hadisler icad edildiğini kabul etmek varken, buna yanaşmayan aşırı inat sahiplerine akli cevaplar da verilmiştir. Nitekim İbn Teymiyye (v.728/1327) bu iddiayı çürütmek maksadıyla demiştir ki, "Hz.Peygamber (sav) seyukzebu aleyye (benim ağzımdan yalan uydurulacaktır) buyurmuştur. Eğer bu hadis sahih ise, onun ağzından yalan uydurulacaktır; şayet hadis sahih değil de uydurma ise, şu hale göre uydurma işi tahakkuk etmiştir".
Hadisçilerin ıstılahında, Hz. Peygamber'in (as) ağzından uydurulan ve iftira edilerek ona nisbet edilen söz manasında mecazi olarak kullanılan " el-mevzu' " tabiri, " el-Muhtelak " (icad edilmiş) ve " el-Masnu' " (uydurulmuş) kelimeleriyle izah edilmektedir.
Ashab-ı Kirama ve daha sonraki zevata aitmiş gibi gösterilen birtakım sözler de mevzu' kelimesinin şümulune girmektedir. Yalnız mevzu' kelimesi, mutlak olarak kullanıldığı zaman, Hz.Peygamber (as) adına uydurulan sözleri ifade etmektedir. Başkaları adına uydurulmuş sözler için de çoğu zaman "haza mevzuun ala fulan (Bu falan adına uydurulmuş)" ifadesi kullanılmaktadır.
Safevi (v.918/1512) diyor ki: "uydurma sözleri hadis sananların yanlış kanaatlarına bakarak onlara "hadis" denmiştir veya lügat manasına itibar edilmiştir. Diğer taraftan mevzu hadislerin zayıf hadisin bölümlerinden sayılması da böyledir; yoksa bu uydurmaların söz olarak hiçbir değeri yoktur".